Doğu Anadolu
turumuza başlamak için Ercan’dan Ankara Esenboğa Havaalanına vardık ve Sivas’ın
Şarkışla ilçesinde yer alan Sivrialan köyünde Türk halk ozanı Aşık Veysel
Şatıroğlu’nun mezarı ve müzesine ulaşmak için Niğde ve Kayseri üzerinden 5
saatlik yolculuk yaptık. Bakımsız kalan mezarı başında ‘Uzun ince bir yoldayım’
şiirini hep bir ağızdan söyleyip kendisini yadettik. Yapılan ziyaret sayesinde Aşık Veysel’in geçmiş hayatını ve gözlerini o zaman sık karşılaşılan çiçek hastalığından kaybettiğine dair bilgi alıp kendisini daha
yakından tanıma fırsatını bulmuş olduk.
Sivrialan, Sivas
- Aşık Veysel Şatıroğlu
Ardından, 2 saat sonra Sivas merkeze ulaşarak,
iki katlı kesme taştan yapılmış olan ortası açık avlulu Taşhan hanında
çaylarımızı yudumlayıp, turda bulunan 39 kişiden bazılarını tanımış olduk.
Ertesi sabah
Sivas Merkez’de bulunan 1271 yılında Selçuklu döneminde inşaa edilmiş Çifte
Minareli Medrese’yi ziyaret ettik.
Sivas - Çifte
Minareli Medrese
Sırlı tuğla ve mavi çini işçilikle örgülü minarelerle
birlikte, taç kapı üzerinde bulunan Türk Selçuklu mimari parça olarak kullanılan
çarkıfelek motifi evren simgesi olarak tasvir edilmiştir. Etrafındaki Ejderha
ise Evreni çeviren Ejderhayı temsil eder. Eski Türk Kozmoloji düşüncesinde de
Evreni "Çift Başlı Ejderha" Evirir.
Daha sonra, hemen Çifte Minareli Medresenin karşısında
bulunan, 1217 yılında Anadolu Selçuklu Devleti sultanı I. İzzeddin Keykavus
tarafından Sivas'ta darüşşifa olarak yaptırılan; hastalara şifa dağıtılan
Şifaiye Medresesi hakkında bilgi aldık. Osmanlı devrinde medrese olarak kullanılan
dört eyvanlı açık avlunun etrafı revaklarla çevrilmiş, günümüzde ise, medresenin
iç bölümünde otantik kafeler müşterilerine servislerini gerçekleştiriyor.
Takiben, yan tarafında bulunan Buruciye Medresesini hızlıca ziyaret edip, taş
işlemeciliğin yoğun olduğu taç kapı ve bunun yanında yıldız, rumi ve geometrik
motiflerin bulunduğu medreseye göz gezdirip, Sivas Kongre Binası’na ziyaret
için yolun karşı tarafına geçtik. Bilindiği üzere, Mustafa Kemal Atatürk ve
Heyet-i Temsiliye tarafından düzenlenen Milli Mücadele döneminde 4 Eylül Sivas
Kongresi’ne ev sahipliği yapan bina Cumhuriyet tarihimizde müstesna bir yer
tutmaktadır. 1990 yılında Atatürk Kongre
ve Etnografya Müzesi olarak ziyarete açılmış ve Atatürk’ün kullandığı özel
eşyalar, Atatürk’e ait resimler ve yöreye ait etnografik eserlerin sergilendiği
binayı ziyaret ettik.
Daha sonra
turumuza devam etmek için, Sivas’tan Erzincan yolunu kullanarak gerek volkanik
gerek tektonik yollarla oluşan muhteşem dağ manzaralarına ve akan Aras Nehri’nin ihtişamlı manzarasına şahit olduk.
Erzincan/Erzurum Yolu – Hazar Denizi’ne dökülünceye
kadar akan Aras Nehri
Erzurum’a
vardığımız zaman Çağ kebabı Restaurant’da yöreye özel çağ kebabı yedikten sonra
kadayıf dolması ile menümüzü tamamladık ve Türkiye’nin kurtuluşu ve
bağımsızlığında büyük rol oynayan Kongre binasını ziyaret ettik. Atatürk'ün başkanlığında 23 Temmuz 1919
tarihinde gerçekleştirilen Erzurum Kongresi ile Cumhuriyet'in temelleri bu
binada atılırken, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşuna giden yolda
önemli bir kilometre taşı geride bırakılmıştır.
Erzurum – Erzurum
Kongre ve Milli Mücadele Binası
Dönemin tarihi ve
siyasi durumu hakkında bilgilenip Atamızı yadettikten sonra oltu taşı
alışverişinin yoğun olarak yapıldğı Taşhan’a gittik. Zamanında kervansaray iken
günümüzde oltu taşı esnafının imalat ve satış yeri olarak kullanılmaktadır.
Oltu taşından yapılmış, tespih, yüzük, gerdanlık olmak üzere onlarca çeşit
hediyelik eşyanın satışı gerçekleşmektedir.
Selçuklu Dönemi geleneksel mimari tarzını yansıtan Yakutiye
Medresesi, Anadolu’daki kapalı avlulu medreselerin son örneklerinden biri olan
yapı, minareleri Çifte Minareli Medrese’de olduğu gibi taç kapı üzerinde değil
köşelere yerleştirilmiştir. Ön cephede geniş kuşaklar halinde mukarnas bitki ve
geometrik motifler yer almaktadır. Taç kapının yan yüzlerindeki silme kemerle
çevrili nisler içinde sembolik Pars ve Kartal motifleri bulunmaktadır. Ajurlu
bir küreden çıkan hurma yaprakları şeklindeki hayat ağacının altında iki pars
üzerindeki kartal figürlerinin Orta Asya Türk inancıyla ilgili ifadeleri yansıttıkları
görülür.
Yakudiye medresesinin ardından açık avlulu medreselerin
Anadolu’da en büyüğü olan Çifte Minerali Medreseyi fotoğrafladıktan sonra,
ilginç usta ve çırak rivayetine de şahit olduk. Taçkapının iki yanından
yükselen silindirik minareler, tuğla ve mozaik çiniler ile süslenmiştir.
Çinilerle süslü minarelere “Allah”, “Muhammed” ve “ilk dört büyük halife” nin
isimleri de işlenmiştir. Taç kapıyı kaplayan bitki süslemeleri, “ejder”,
“hayatağacı”, “kartal” motifleri cephenin en gözalıcı kısımlarından olup, sağ
taraftaki minare çırak tarafından Orta Asya Türkleri’nin simgesi olan, çift
başlı kartal, ağzı açık iki yılan ve dilimli yapraktan oluşan işlemeler göz
doldurdu.
Ardından, Selçuklular zamanında yapılan kendine özgü yapısı
olan anıt mezarları olan Üç Kumbetleri ziyaret ettik. Üç kümbetten en büyüğünün
Emir Saltuk’a ait olduğu kesme taştan yapılmış olan bu kümbet, sekizgen
gövdeli, yüksek kasnaklı ve üzeri kubbe ile konik karışımı basık bir külahla
örtülüdür. Sekizgen olarak inşa edilmiş olan Emir Saltuk kümbetinin üzerinde
Çin ve Orta Asya takvimine ait hayvan figürleri (boğa, yılan, yarasa, kartal
vb.) yer alıyor. Turumuzun devamında, birden fazla eski Erzurum evinin bir
araya getirilmesiyle, restore edildiği Erzurum evlerinde Erzurum’a has binlerce
tarihi eşya sergilenmekte. Tarihe ışık tutan Erzurum evleri restaurant ve müze
olarak ziyaretçilere kapısını açıyor. Buram buram tarih kokan bir başka günün
ardından, Palandöken eteklerinde bulunan Dedeman Hotel’de konaklamamamızı
gerçekleştirdik.
Erzurum - Palandöken Kayak Merkezi
Ertesi sabah Van’a ulaşmak için Muş ve Bitlis üzerinden
takip ettiğimiz yolda, 1200’lü yılların sonlarına doğru, İlhanlıların veziri
Emir Çoban Salduz tarafından yaptırılan Aras Nehri üzerinde bulunan 7 kemer
gözlü Çobandede Köprüsü’nü fotoğraflayıp, Van Gölü kıyısında bulunan Gevaş’a
varıp yöreye ait olan inci kefal balık menümüzü aldıktan sonra tekne ile
Türkiye’nin en büyük gölü olan Van gölü manzara eşliğinde Akdamar Ada’sına ulaşıp
yine aynı adı taşıyan Akdamar Klisesini
ziyaret edip, rehberimizin zengin tarih bilgisinden faydalanma fırsatını bulduk.
Van Gölü - Akdamar Adası’nda bulunan
Akdamar Klisesi
Orta Çağ Ermeni sanatının en iyi örnekleri arasında
gösterilen kilise kızıl andezit taşından inşa edilen dış cephesi ve rölyeflerle
işlenmiş hayvan ve bitki motifleriyle göz alıcı şekilde ağaçların arasında
yerini almış durumda. Rehberimizin anlattığı ve halk tarafından en çok
benimsenmiş rivayete göre; “Zamanında adada yaşayan Ermeni başkeşişin güzelliği
ile dikkat çeken ve adı Tamar olan kızına adanın çevresindeki köylerde çobanlık
yapan bir genç aşık olur. Tamar’la buluşmak için her gece adaya yüzen gence
yönünü bulması için yardım eden Tamar, elinde fenerle bekler. Bu durumu
farkeden kızın babası fırtınalı bir gecede elinde fenerle adanın kıyısına iner.
Sürekli yer değiştirerek çobanın adaya gelmesini engeller. Yüzmekten yorulan ve
boğulmadan önce son sözü Ah Tamar olan gencin haykırışını duyan Tamar da
kendini gölün sularına bırakır. O günden sonra ada Ah Tamar ismiyle anılmaya
başlar”.
Van Gölü – Akdamar Adası’ndan nefis
manzara
Hüzünlü hikayenin ardından, Akdamar adasının tam içinde
bulunduğu doğa harikasını bir kez daha yakından seyredip, Urartulara başkentlik
yapmış (Tuşpa) bir şehir olan Van’ın merkezine gitmek için yine tekne ile turda bulunan bayanların bitmek bilmez enerji ve keyifle dans ederek Gevaş’a
geri döndük. Oradan yine otobüsümüze binip dünyanın en güzel ve nadide kedi
ırkı olan olan Van kedilerinin bulunduğu Van Kedisi Evi’ni ziyaret ettik. Yakından
tanıma fırsatı bulduğumuz bu güzel kedilerin en belirgin özellikleri gözlerinin
rengi mavi veya kehribar olabileceği gibi bir gözü mavi diğeri kehribar renkte
olabilmesidir. Pamuk beyazlığındaki ve uzun tüyleri ve ipeksi bir yapıya sahip
olan Van kedilerinin patileri ve kulaklarının içi pembe renkte olması bir diğer
müstesna özellikleriydi.
Van – Van Kedileri
Yine aynı yerde bulunan Doğu’nun geleneksel gümüş işlemeleriyle
tasarlanmış savat ve bunun yanında dünyanın birçok yerinde bulanan zirkon taşlarını
yakından tanıyıp, buranın topraklarından alışveriş yapma imkanı bulmuş olduk.
Ve yoğun bir günün ardından Van Elite World Otelimize yerleşip, yoğun ve çok
değerli bir günü daha geri de bıraktık.
Van’dan Adıyaman’a ulaşmak üzere 7 saatlik sürecek olan yolculuğumuzda
yedi ilin (Van-Bitlis-Siirt-Batman-Diyarbakır-Urfa ve Adıyaman) içinden geçip, Siirt'in
Baykan ilçesine bağlı Ziyaret beldesinde bulunan Veysel Karani Türbesi, edilen
bazı duaların kabul edileceğine dair inancın oluşu ile birlikte tesis edilen
huzur ile bölgeye gelen ziyaretçilerce yoğun ilgi görüyor. Buradaki rivayete
göre; insanlar türbenin çevresinde gece boyunca yatırlar ve yılanların üstünden
geçtiğine ve tüm beyninden, vücudundan zehri aldığına ve arındığına
inanılırmış. Yine güzergah üstünde olan Diyarbakır’da yöresel ciğer kebabını
yeyip, alışveriş molası verdikten sonra Adıyaman’a ulaşmak için yola devam
ettik. Vardığımız da ise Antiochos Hotel’inde konakladık.
Ertesi gün yine sabahın erken saatlerinde Kommagene
Krallığından kalma dev heykellere ev sahipliği yapan, 1987 yılından beri Unesco
Dünya mirası listesinde bulunan Nemrut dağına uğramak için yola koyulsak da şiddetli
yağmur ve fırtına sebebi ile dağın tepesinde Kommagene kralı Antiochos Theos
tarafından yaptırılan Yunan ve Pers tanrılarının heykellerinin olduğu zirveye
ulaşamadık. Heykeller arasında bir aslan ve kartal heykeli de olduğuna dair
bilgi aldık ve aslan yeryüzünde ki gücü, kartal ise gökyüzünde ki gücü temsil
etmekte olduğunu öğrendik. Heykellerin diziliş şekli hiyerotesyon olarak
bilinir. Rehberimizin verdiği bilgiye göre, tarihi güzelliklere ev sahipliği
yapan Nemrut Dağı Milli Park’ın kaynak değeri eski çağlarda “Kommagene” olarak
bilinen, bu alanda bulunan arkeolojik kalıntılardır. Antiochos tümülüsü ve
buradaki dev heykeller, Eskikale, Yenikale, Karakuş Tepe ve Cendere
Köprüsü milli park içinde kalan kültürel değerlerdir. Nemrut dağının bilinen
bir diğer özelliği ise doruğunda gün doğumunun izlenebileceği en güzel
yerlerden birisi olmasıdır.
Yol boyunca doğanın sunmuş olduğu Volkanik patlamalardan
dolayı oluşan dağ manzaralarına şahit olduk ve yüzyıllar önce Romalılar
tarafından inşaa edilmiş Şeytan Köprüsü olarak bilinen köprü hem Roma
döneminde, hem Selçuklular tarafından kullanılan Selçuklular döneminde, hem de
sonra ki dönemlerde Memluklar tarafından restore edilerek Memluklar dönemine ev
sahipliği yapıp kullanılmış olan Eski Kahta köprüsü olarakda bilinip günümüzde
halen kullanılmaktadır.
Kahta, Adıyaman – Şeytan Köprüsü
Geri dönmek için kullandığımız güzergahda dünyanın en eski
köprülerinden biri olan Cendere köprüsünü fotoğraflayıp bilgi almak için
yolumuza ara verdik. Köprü, Roma İmparatoru Septimus Severus tarafından karısı
ve oğulları adına yaptırılmıştır. Orijinalinde 4 sütun bulunduğu Kahta
tarafındaki sütunların ikisinin Septimius Severus ve eşine, Sincik tarafındaki
diğer iki sütununda oğullarına adandığı bilinmektedir. Ancak oğullarından
Geta’ya ait ola sütun, onu taht kavgası yüzünden öldüren ve kardeşine ait her
şeyi yok etmek isteyen Caracalla adlı kardeş tarafından yıktırılmıştır. Böylelikle
Adıyaman’daki turumuzu da tamamladıktan sonra 5 günlük turumuzun da sonuna
gelerek Adana’ya koyulmak üzere yine uzun otobüs yolculuğumuza devam ettik. Her
ne kadar esas amacımız artık adamıza geri dönüş için Adana Şakirpaşa
Havaalanı’na gitmek olsak da Türkiye’nin 01 plakalı şehri, en büyük 5. ili,
pamuğun ve kebabın beşiği oluşundan dolayı gezmeye ve bahsetmeye değer diye düşünüyorum. Adana’ya vardığımız zaman ömrüm
boyunca yediğim en lezzetli, yumuşacık Adana kebabının adresi rehberimizin bizi götürdüğü meşhur Hasan
Kolcuoğlu Restaurant’ı oldu. Hemen ardından, Seyhan nehri üzerinde bir Roma
dönemi eseri olan dünyanın en eski kullanılmakta olan köprü ünvanını almış Taş
Köprü’yü ziyaret ettik. Devamında, Türkiye’nin en büyük camiisi atfedilen
Sabancı Merkez Camii’i fotoğraflayıp, havaalanın yolunu tuttuk.
Zengin tarih bilgisini bizimle paylaşan tur rehberimiz
sayesinde çok daha enteresan ve eğlenceli bir Doğu Anadolu turu oldu benim
için. Ha bir de klasikleşmiş ama rehberimizin hatırlattığı bir diğer cümleyi de sizlerle paylaşayım ‘Çok okuyan değil, çok gezen öğrenir’. Bir başka gezi yazısında buluşmak üzere.
No comments:
Post a Comment