Wednesday 13 December 2017

Türkiye Doğu Anadolu Turu

Doğu Anadolu turumuza başlamak için Ercan’dan Ankara Esenboğa Havaalanına vardık ve Sivas’ın Şarkışla ilçesinde yer alan Sivrialan köyünde Türk halk ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu’nun mezarı ve müzesine ulaşmak için Niğde ve Kayseri üzerinden 5 saatlik yolculuk yaptık. Bakımsız kalan mezarı başında ‘Uzun ince bir yoldayım’ şiirini hep bir ağızdan söyleyip kendisini yadettik.  Yapılan ziyaret sayesinde Aşık Veysel’in geçmiş hayatını ve gözlerini o zaman sık karşılaşılan çiçek hastalığından kaybettiğine dair bilgi alıp kendisini daha yakından tanıma fırsatını bulmuş olduk.

                                               Sivrialan, Sivas - Aşık Veysel Şatıroğlu

Ardından, 2 saat sonra Sivas merkeze ulaşarak, iki katlı kesme taştan yapılmış olan ortası açık avlulu Taşhan hanında çaylarımızı yudumlayıp, turda bulunan 39 kişiden bazılarını tanımış olduk.
Ertesi sabah Sivas Merkez’de bulunan 1271 yılında Selçuklu döneminde inşaa edilmiş Çifte Minareli Medrese’yi ziyaret ettik.
                                                                          Sivas - Çifte Minareli Medrese 

Sırlı tuğla ve mavi çini işçilikle örgülü minarelerle birlikte, taç kapı üzerinde bulunan Türk Selçuklu mimari parça olarak kullanılan çarkıfelek motifi evren simgesi olarak tasvir edilmiştir. Etrafındaki Ejderha ise Evreni çeviren Ejderhayı temsil eder. Eski Türk Kozmoloji düşüncesinde de Evreni "Çift Başlı Ejderha" Evirir.

Daha sonra, hemen Çifte Minareli Medresenin karşısında bulunan, 1217 yılında Anadolu Selçuklu Devleti sultanı I. İzzeddin Keykavus tarafından Sivas'ta darüşşifa olarak yaptırılan; hastalara şifa dağıtılan Şifaiye Medresesi hakkında bilgi aldık. Osmanlı devrinde medrese olarak kullanılan dört eyvanlı açık avlunun etrafı revaklarla çevrilmiş, günümüzde ise, medresenin iç bölümünde otantik kafeler müşterilerine servislerini gerçekleştiriyor. Takiben, yan tarafında bulunan Buruciye Medresesini hızlıca ziyaret edip, taş işlemeciliğin yoğun olduğu taç kapı ve bunun yanında yıldız, rumi ve geometrik motiflerin bulunduğu medreseye göz gezdirip, Sivas Kongre Binası’na ziyaret için yolun karşı tarafına geçtik. Bilindiği üzere, Mustafa Kemal Atatürk ve Heyet-i Temsiliye tarafından düzenlenen Milli Mücadele döneminde 4 Eylül Sivas Kongresi’ne ev sahipliği yapan bina Cumhuriyet tarihimizde müstesna bir yer tutmaktadır. 1990 yılında Atatürk Kongre ve Etnografya Müzesi olarak ziyarete açılmış ve Atatürk’ün kullandığı özel eşyalar, Atatürk’e ait resimler ve yöreye ait etnografik eserlerin sergilendiği binayı ziyaret ettik.
Daha sonra turumuza devam etmek için, Sivas’tan Erzincan yolunu kullanarak gerek volkanik gerek tektonik yollarla oluşan muhteşem dağ manzaralarına ve akan Aras Nehri’nin ihtişamlı manzarasına şahit olduk.

                                          Erzincan/Erzurum Yolu – Hazar Denizi’ne dökülünceye kadar akan Aras Nehri 

Erzurum’a vardığımız zaman Çağ kebabı Restaurant’da yöreye özel çağ kebabı yedikten sonra kadayıf dolması ile menümüzü tamamladık ve Türkiye’nin kurtuluşu ve bağımsızlığında büyük rol oynayan Kongre binasını ziyaret ettik.  Atatürk'ün başkanlığında 23 Temmuz 1919 tarihinde gerçekleştirilen Erzurum Kongresi ile Cumhuriyet'in temelleri bu binada atılırken, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşuna giden yolda önemli bir kilometre taşı geride bırakılmıştır.
                                          Erzurum – Erzurum Kongre ve Milli Mücadele Binası

Dönemin tarihi ve siyasi durumu hakkında bilgilenip Atamızı yadettikten sonra oltu taşı alışverişinin yoğun olarak yapıldğı Taşhan’a gittik. Zamanında kervansaray iken günümüzde oltu taşı esnafının imalat ve satış yeri olarak kullanılmaktadır. Oltu taşından yapılmış, tespih, yüzük, gerdanlık olmak üzere onlarca çeşit hediyelik eşyanın satışı gerçekleşmektedir.

Selçuklu Dönemi geleneksel mimari tarzını yansıtan Yakutiye Medresesi, Anadolu’daki kapalı avlulu medreselerin son örneklerinden biri olan yapı, minareleri Çifte Minareli Medrese’de olduğu gibi taç kapı üzerinde değil köşelere yerleştirilmiştir. Ön cephede geniş kuşaklar halinde mukarnas bitki ve geometrik motifler yer almaktadır. Taç kapının yan yüzlerindeki silme kemerle çevrili nisler içinde sembolik Pars ve Kartal motifleri bulunmaktadır. Ajurlu bir küreden çıkan hurma yaprakları şeklindeki hayat ağacının altında iki pars üzerindeki kartal figürlerinin Orta Asya Türk inancıyla ilgili ifadeleri yansıttıkları görülür.

Yakudiye medresesinin ardından açık avlulu medreselerin Anadolu’da en büyüğü olan Çifte Minerali Medreseyi fotoğrafladıktan sonra, ilginç usta ve çırak rivayetine de şahit olduk. Taçkapının iki yanından yükselen silindirik minareler, tuğla ve mozaik çiniler ile süslenmiştir. Çinilerle süslü minarelere “Allah”, “Muhammed” ve “ilk dört büyük halife” nin isimleri de işlenmiştir. Taç kapıyı kaplayan bitki süslemeleri, “ejder”, “hayatağacı”, “kartal” motifleri cephenin en gözalıcı kısımlarından olup, sağ taraftaki minare çırak tarafından Orta Asya Türkleri’nin simgesi olan, çift başlı kartal, ağzı açık iki yılan ve dilimli yapraktan oluşan işlemeler göz doldurdu.

                                          Erzurum - Çifte Minareli Medrese

Ardından, Selçuklular zamanında yapılan kendine özgü yapısı olan anıt mezarları olan Üç Kumbetleri ziyaret ettik. Üç kümbetten en büyüğünün Emir Saltuk’a ait olduğu kesme taştan yapılmış olan bu kümbet, sekizgen gövdeli, yüksek kasnaklı ve üzeri kubbe ile konik karışımı basık bir külahla örtülüdür. Sekizgen olarak inşa edilmiş olan Emir Saltuk kümbetinin üzerinde Çin ve Orta Asya takvimine ait hayvan figürleri (boğa, yılan, yarasa, kartal vb.) yer alıyor. Turumuzun devamında, birden fazla eski Erzurum evinin bir araya getirilmesiyle, restore edildiği Erzurum evlerinde Erzurum’a has binlerce tarihi eşya sergilenmekte. Tarihe ışık tutan Erzurum evleri restaurant ve müze olarak ziyaretçilere kapısını açıyor. Buram buram tarih kokan bir başka günün ardından, Palandöken eteklerinde bulunan Dedeman Hotel’de konaklamamamızı gerçekleştirdik.

                                                              Erzurum - Palandöken Kayak Merkezi

Ertesi sabah Van’a ulaşmak için Muş ve Bitlis üzerinden takip ettiğimiz yolda, 1200’lü yılların sonlarına doğru, İlhanlıların veziri Emir Çoban Salduz tarafından yaptırılan Aras Nehri üzerinde bulunan 7 kemer gözlü Çobandede Köprüsü’nü fotoğraflayıp, Van Gölü kıyısında bulunan Gevaş’a varıp yöreye ait olan inci kefal balık menümüzü aldıktan sonra tekne ile Türkiye’nin en büyük gölü olan Van gölü manzara eşliğinde Akdamar Ada’sına ulaşıp yine aynı adı taşıyan  Akdamar Klisesini ziyaret edip, rehberimizin zengin tarih bilgisinden faydalanma fırsatını bulduk. 

                                                              Van Gölü - Akdamar Adası’nda bulunan Akdamar Klisesi

Orta Çağ Ermeni sanatının en iyi örnekleri arasında gösterilen kilise kızıl andezit taşından inşa edilen dış cephesi ve rölyeflerle işlenmiş hayvan ve bitki motifleriyle göz alıcı şekilde ağaçların arasında yerini almış durumda. Rehberimizin anlattığı ve halk tarafından en çok benimsenmiş rivayete göre; “Zamanında adada yaşayan Ermeni başkeşişin güzelliği ile dikkat çeken ve adı Tamar olan kızına adanın çevresindeki köylerde çobanlık yapan bir genç aşık olur. Tamar’la buluşmak için her gece adaya yüzen gence yönünü bulması için yardım eden Tamar, elinde fenerle bekler. Bu durumu farkeden kızın babası fırtınalı bir gecede elinde fenerle adanın kıyısına iner. Sürekli yer değiştirerek çobanın adaya gelmesini engeller. Yüzmekten yorulan ve boğulmadan önce son sözü Ah Tamar olan gencin haykırışını duyan Tamar da kendini gölün sularına bırakır. O günden sonra ada Ah Tamar ismiyle anılmaya başlar”.

                                                              Van Gölü – Akdamar Adası’ndan nefis manzara

Hüzünlü hikayenin ardından, Akdamar adasının tam içinde bulunduğu doğa harikasını bir kez daha yakından seyredip, Urartulara başkentlik yapmış (Tuşpa) bir şehir olan Van’ın merkezine gitmek için yine tekne ile turda bulunan bayanların bitmek bilmez enerji ve keyifle dans ederek Gevaş’a geri döndük. Oradan yine otobüsümüze binip dünyanın en güzel ve nadide kedi ırkı olan olan Van kedilerinin bulunduğu Van Kedisi Evi’ni ziyaret ettik. Yakından tanıma fırsatı bulduğumuz bu güzel kedilerin en belirgin özellikleri gözlerinin rengi mavi veya kehribar olabileceği gibi bir gözü mavi diğeri kehribar renkte olabilmesidir. Pamuk beyazlığındaki ve uzun tüyleri ve ipeksi bir yapıya sahip olan Van kedilerinin patileri ve kulaklarının içi pembe renkte olması bir diğer müstesna özellikleriydi.

                                                                             Van – Van Kedileri
Yine aynı yerde bulunan Doğu’nun geleneksel gümüş işlemeleriyle tasarlanmış savat ve bunun yanında dünyanın birçok yerinde bulanan zirkon taşlarını yakından tanıyıp, buranın topraklarından alışveriş yapma imkanı bulmuş olduk. Ve yoğun bir günün ardından Van Elite World Otelimize yerleşip, yoğun ve çok değerli bir günü daha geri de bıraktık.

Van’dan Adıyaman’a ulaşmak üzere 7 saatlik sürecek olan yolculuğumuzda yedi ilin (Van-Bitlis-Siirt-Batman-Diyarbakır-Urfa ve Adıyaman) içinden geçip, Siirt'in Baykan ilçesine bağlı Ziyaret beldesinde bulunan Veysel Karani Türbesi, edilen bazı duaların kabul edileceğine dair inancın oluşu ile birlikte tesis edilen huzur ile bölgeye gelen ziyaretçilerce yoğun ilgi görüyor. Buradaki rivayete göre; insanlar türbenin çevresinde gece boyunca yatırlar ve yılanların üstünden geçtiğine ve tüm beyninden, vücudundan zehri aldığına ve arındığına inanılırmış. Yine güzergah üstünde olan Diyarbakır’da yöresel ciğer kebabını yeyip, alışveriş molası verdikten sonra Adıyaman’a ulaşmak için yola devam ettik. Vardığımız da ise Antiochos Hotel’inde konakladık.

Ertesi gün yine sabahın erken saatlerinde Kommagene Krallığından kalma dev heykellere ev sahipliği yapan, 1987 yılından beri Unesco Dünya mirası listesinde bulunan Nemrut dağına uğramak için yola koyulsak da şiddetli yağmur ve fırtına sebebi ile dağın tepesinde Kommagene kralı Antiochos Theos tarafından yaptırılan Yunan ve Pers tanrılarının heykellerinin olduğu zirveye ulaşamadık. Heykeller arasında bir aslan ve kartal heykeli de olduğuna dair bilgi aldık ve aslan yeryüzünde ki gücü, kartal ise gökyüzünde ki gücü temsil etmekte olduğunu öğrendik. Heykellerin diziliş şekli hiyerotesyon olarak bilinir. Rehberimizin verdiği bilgiye göre, tarihi güzelliklere ev sahipliği yapan Nemrut Dağı Milli Park’ın kaynak değeri eski çağlarda “Kommagene” olarak bilinen, bu alanda bulunan arkeolojik kalıntılardır. Antiochos tümülüsü ve buradaki dev heykeller,  Eskikale, Yenikale, Karakuş Tepe ve Cendere Köprüsü milli park içinde kalan kültürel değerlerdir. Nemrut dağının bilinen bir diğer özelliği ise doruğunda gün doğumunun izlenebileceği en güzel yerlerden birisi olmasıdır.
Yol boyunca doğanın sunmuş olduğu Volkanik patlamalardan dolayı oluşan dağ manzaralarına şahit olduk ve yüzyıllar önce Romalılar tarafından inşaa edilmiş Şeytan Köprüsü olarak bilinen köprü hem Roma döneminde, hem Selçuklular tarafından kullanılan Selçuklular döneminde, hem de sonra ki dönemlerde Memluklar tarafından restore edilerek Memluklar dönemine ev sahipliği yapıp kullanılmış olan Eski Kahta köprüsü olarakda bilinip günümüzde halen kullanılmaktadır. 

Kahta, Adıyaman – Şeytan Köprüsü
Geri dönmek için kullandığımız güzergahda dünyanın en eski köprülerinden biri olan Cendere köprüsünü fotoğraflayıp bilgi almak için yolumuza ara verdik. Köprü, Roma İmparatoru Septimus Severus tarafından karısı ve oğulları adına yaptırılmıştır. Orijinalinde 4 sütun bulunduğu Kahta tarafındaki sütunların ikisinin Septimius Severus ve eşine, Sincik tarafındaki diğer iki sütununda oğullarına adandığı bilinmektedir. Ancak oğullarından Geta’ya ait ola sütun, onu taht kavgası yüzünden öldüren ve kardeşine ait her şeyi yok etmek isteyen Caracalla adlı kardeş tarafından yıktırılmıştır. Böylelikle Adıyaman’daki turumuzu da tamamladıktan sonra 5 günlük turumuzun da sonuna gelerek Adana’ya koyulmak üzere yine uzun otobüs yolculuğumuza devam ettik. Her ne kadar esas amacımız artık adamıza geri dönüş için Adana Şakirpaşa Havaalanı’na gitmek olsak da Türkiye’nin 01 plakalı şehri, en büyük 5. ili, pamuğun ve kebabın beşiği oluşundan dolayı gezmeye ve bahsetmeye değer diye düşünüyorum. Adana’ya vardığımız zaman ömrüm boyunca yediğim en lezzetli, yumuşacık Adana kebabının adresi rehberimizin bizi götürdüğü meşhur Hasan Kolcuoğlu Restaurant’ı oldu. Hemen ardından, Seyhan nehri üzerinde bir Roma dönemi eseri olan dünyanın en eski kullanılmakta olan köprü ünvanını almış Taş Köprü’yü ziyaret ettik. Devamında, Türkiye’nin en büyük camiisi atfedilen Sabancı Merkez Camii’i fotoğraflayıp, havaalanın yolunu tuttuk.
Zengin tarih bilgisini bizimle paylaşan tur rehberimiz sayesinde çok daha enteresan ve eğlenceli bir Doğu Anadolu turu oldu benim için. Ha bir de klasikleşmiş ama rehberimizin hatırlattığı bir diğer cümleyi de sizlerle paylaşayım ‘Çok okuyan değil, çok gezen öğrenir’. Bir başka gezi yazısında buluşmak üzere.